Ortaklık yönetimleri

Türkiye ,2019 yılını neden Göbeklitepe yılı olarak ilan etti?

Göbeklitepe ile ilgili çalışmalar 1963 yılına kadar uzanıyor. Alman arkeolog Prof. Klaus Schmidt, 1995 yılında bölgede asıl kazılara başladı ve Göbeklitepe’yi ortaya çıkardı.

Göbeklitepe, insanlık tarihinin değişimine ön ayak oldu. 1995 yılında Alman Arkeoloji Enstitüsü girişimleri ile Prof. Klaus Schmidt kazı çalışmalarına başladığında, keşfedeceği şeyin ileride bu kadar önemli olacağı düşünmemiş olabilir getireceğini düşünmüş müydü bilemiyoruz. Göbeklitepe kazısına başladığı zaman “Ömrümün geri kalan yıllarını burada geçireceğim.” dediği söylenen Alman arkeolog, ne yazık ki 2019’un Göbeklitepe Yılı olarak ilan edildiğini göremeden 2014 yılında hayata gözlerini yumdu.

Göbeklitepe Tarihi: Neden Önemli?
1995’te başlayan ve devam eden kazı çalışmaları sonucunda bölgede 6 tapınak bulundu ve bu yapıların biçimleri birbirleriyle benzerlik gösteriyor. Fakat bu tarihi sit alanı, şimdiye kadar gün yüzüne çıkandan çok daha fazlası… Çünkü yapılan jeomanyetik çalışmalar, bölgedeki tapınakların 20’ye ulaşabileceğini gösteriyor. Diğer bir deyişle Neolitik Dönem’de avcı-toplayıcıların yaşamları ile ilgili gizemli noktalar, Şanlıurfa’da netlik kazanabilir ve insanlık tarihiyle ilgili çok daha farklı bilgilerle tarih güncellenebilir. Peki, bu yapıların ortak özellikleri ne? İnsanları temsil ettiği düşünülen, dairesel bir biçimde dizilen ve sayıları 10 ila 12 arasında değişen T şeklindeki sütunlar, taş duvarlarla örülmüş. Bu yapının ortasında iki büyük dikili taş, karşılıklı olarak yerleştirilmiş. Tapınağı oluşturan taşların üzerine tasvir edilen hayvan, insan ve soyut varlıkların sembolleri ise kabartma ya da oyma teknikleri ile oluşturulmuş. Alanın ilk ve en büyük tapınak olmasına ek olarak sütunlar üzerinde yer verilen bu sembollerin, günümüze kadar bilinen ve Neolotik Çağ’dan kalan en eski resimler olması da Göbeklitepe hakkında bilmeniz gerekenler arasında yer alıyor.

Her ne kadar Göbeklitepe için kazılar 1995 yılında başlamış olsa da bu gizemli ören yerinin geçmişi daha eskiye gidiyor. 1963 yılında İstanbul Üniversitesi ile Chicago Üniversitesi ortaklığında kurulan ekip, Göbeklitepe hakkında çalışma yapmış; ama buluntular üzerinde çok durulmamış. Ardından 1980 yılında Amerikalı bir arkeolog olan Peter Benedict, bir makalesinde buradan bahsetmiş. 1983 yılında Mahmut Kılıç isimli bir çiftçi tarlasını sürerken bir oymalı taş bulmuş, fakat bu da normal bir buluntu gibi sergilenmesi için Urfa Müzesi’ne gönderilmiş. Yani buluntunun önemi anlaşılmamış. 1995 yılına geldiğimizde ise bölgenin önemi Klaus Schmidt tarafından fark edilmiş ve Türkiye’nin belki de şimdiye kadar en önemli tarihi eseri gün yüzüne çıkartılmaya başlanmış.

Göbeklitepe’nin sırrı, yaşında saklı. 12.000 yaşında olduğu tahmin edilen bu yapı, tarihe olan bakışımızı tamamen değiştiriyor. Göbeklitepe’den önceki bilgilere göre o yıllarda insanların demir kullanmayı bilmedikleri gibi daha çanak çömlek yapımına bile başlamadıkları düşünülüyordu.

Göbeklitepe için kullanılan bir kalıp da Neolitik Devrim. İnsanların henüz mağaralarda yaşadığı o dönemde böyle bir yer inşa etmek, kesinlikle devrimsel; ama aslında Neolitik Çağ insanları hakkında bilgimizin azlığını bize hatırlatıyor.

Schmidt’in teorisine göre burası bir Taş Devri tapınağı. Kazılarda bulunan çok sayıda yuvarlak, oval ve spiral yapı, T şeklinde sütunların bir araya gelmesi ile oluşuyor. Yapılar, çoğunlukla T biçimli iki devasa sütun çevresine dizilmiş daha küçük sütunlardan bir araya geliyor. Bugüne kadar yapılan kazılarda 6 yapı ortaya çıkarılmasına rağmen yüzey araştırmalarına göre çevrede toplamda 20 adet yapı olduğu düşünülüyor.

Göbeklitepe kazı koordinatörü Dr. Lee Clare ise bu yapının tapınak olarak inşa edildiğini düşünmüyor. Lee Clare, bir yapının tapınak olarak adlandırılabilmesi için tanrılardan ve eğitimli ruhban sınıfından söz edilmesi gerektiğini ifade ediyor. M.Ö 10.000 yıllarında yaşayan Taş Devri insanları için eğitimli ruhban sınıfı olgusunun tamamen gerçek dışı olduğunu da belirtiyor. Dr. Clare, ören yerinin, gizemleri çözülene kadar bir toplanma yeri olarak tanımlanması gerektiğini söylüyor.

Tarihin bilinen en eski yapısı, gizem oluşturmaya devam ediyor. Kazı alanında bulunan bir kafatası, tarihin bilinen ilk beyin ameliyatını geçirmiş bir insandan geriye kalmış olabilir. Kafatasında bulunan deliğin bir ameliyat izi olduğunu ifade eden uzman antropolog ve tarihçi Dr. Levent Sevik, bu izin ilkel anlamda yapılan bir kafatası delgi ameliyatı olduğunu ifade ediyor.

Tarihi değiştiren bu yer hakkında birçok teori, efsane ve gerçek var. Bunlardan en gizemlisi hiç şüphesiz Göbeklitepe’nin insan eli ile gömülmüş olması.

2019, Göbeklitepe Yılı olarak ilan edildi. Bu da dünyanın ilk toplanma merkezlerinden olan Göbeklitepe’yi bu yılın en popüler destinasyonlarından biri yapacak. Ülkemizin en tarihi noktaları arasında yer alan Şanlıurfa, şimdiden hazırlıklara başladı.

UNESCO tarafından 2011 yılında Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınan bu yapı, 2018 yılında ise Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınarak dünyanın en önemli turistik noktalarından biri haline geldi.

Haliliye Belediyesi’nin “Daha Eskisi Yok!” sloganı ile tanıtımına başladığı bu antik yer, Şanlıurfa’nın 20 kilometre kuzeydoğusunda bulunan Örencik Köyü’ne konumlanmış. Her ne kadar buranın önemi yıllar boyunca fark edilmese de geliştirilen olanaklarla beraber ören yerindeki imkanlar çok daha iyileşecek gibi görünüyor.

Kazılardan elde edilen bulgular doğrultusunda bir kült merkezi olarak kabul edilen ören yeri, üzerinde hayvan kabartmalarının bulunduğu dikili taşlar ile ayrıca dikkat çekiyor. Dikilitaşlar üzerinde bulunan hayvan kabartmaları, kesinlikle zamanın ötesinde ve arkeologlar bu konu üzerinde tartışmalara devam ediyor. Örneğin Edinburg Üniversitesi’nden Martin B. Sweatman ve Dimitrios Tsikritsis, T biçimli sütunların üzerindeki kabartmaların, dünyayı küresel olarak etkileyen bir meteorun çarpmasını ve MÖ 10600 – 9600 yılları arasında yaşanan soğuk dönemi anlatıyor olabileceğini düşünüyor. Bu teori günümüz astronomlarının dikkatini çekmiş durumda.

Göbeklitepe Hakkında Bilmeniz Gereken 8 Detay

Göbeklitepe, birçok gizemini hala koruyor olsa da arkeologlar yapının fiziksel özelliklerini keşfetmiş durumda. Göbeklitepe’ye gitmeden önce biraz bilgi sahibi olmak isterseniz, aşağıdaki detayları aklınıza not alın.

#1 Sütunların ağırlığı 40 ile 60 ton arasında değişiyor.

Mesela bazılarında el ve parmakların var olmasından dolayı insanları temsil eden eserler olduğu düşünülen T biçimindeki sütunların ağırlığının 40 ila 60 ton arasında değiştiği biliniyor. Fakat o dönemin şartlarında bu taşların alana kimler tarafından ve nasıl taşındığı bir Göbeklitepe sırrı olarak çözülmeyi bekliyor.

#2 Döneminin ilerisinde bir mimari teknik kullanılmış.

Göbeklitepe’de dönemine göre oldukça ileri mimari tekniklerin kullanıldığı da bir gerçek. Belki ileriki günlerde bu soruların da cevapları bulunur.

#3 Sütunların üzerinde yılan, yaban domuzu ve ördeği gibi hayvan kabartmaları bulunuyor.

T şeklindeki sütunların üzerine işlenen kabartmalı figürlerde bulunan hayvanların ne amaçla koyulduğu hakkında farklı görüşler bulunuyor. Sütunların üzerinde yaban domuzu, yaban ördeği, boğa, yılan gibi bölgede yaşayan hayvanların figürleri bulunuyor. Bu figürlerin Göbeklitepe’nin muhafızları olarak görülmeleri ve şans için koyulan totem hayvanları olmaları görüşlerinin yanı sıra bu hayvanların kabilelerin sembolleri olabileceği de düşünülüyor. Ayrıca sütunlardaki aslan tasvirleri de Neolitik Çağ’da bu bölgede aslanların var olması ihtimalini güçlü kılıyor.

#4 Buğdayın ana yurdu Göbeklitepe kabul ediliyor.

Günümüzde genetik biliminin katkısı ile birçok varyasyonu bulunan buğday, buluntulara göre ilk olarak Göbeklitepe civarında yetiştirilmiş.

#5 Bira üretimi için tarım yapıldığı düşünülüyor.

Araştırmaların ve incelemelerin ışığında, Göbeklitepe’de bulunan tahıl örnekleri üzerinde fermantasyon belirtileri saptanmış. Aynı zamadan tapınak kalıntıları çevresinde bira varilleri olarak kabul edebileceğimiz ekipmanlar bulunmuş. Bu kanıt üzerinden teori geliştiren bilim insanları, Göbeklitepe’nin aynı zamanda erken dönem alkollü içecek üretimi konusunda bir öncü olduğunu düşünüyor.

#6 Göbeklitepe kaşifi: Klaus Schmidt

Her ne kadar 1983 yılında Şanlıurfalı bir çiftçinin bulduğu oyma taş, Göbeklitepe’nin erken dönem buluntularından biri olsa da asıl çalışmalar 1995 yılında Şanlıurfa Müzesi başkanlığında başlamış. 2007 yılında ise Klaus Schmidt kazı başkanlığına getirilmiş.

#7 Göbeklitepe, insan eliyle saklanmış olabilir.

Dairesel yapının içerisindeki kireç taşı ve toprak yapısının homojen olması, Göbeklitepe tapınağı içerisindeki pek çok kalıntının tapınak kapatılmadan önce temizlenmesi ise alanın bilinçli bir şekilde gömüldüğünü, diğer bir deyişle kapatıldığını gösteriyor. Fakat ne yazık ki henüz “Göbeklitepe neden gömüldü?” sorusunun bir cevabı yok.

#8 Sıvı geçirmeyen zeminler

Göbeklitepe tapınağının zeminleri özellikle sıvı geçirmeyecek şekilde tasarlanmış. Böyle bir zemine ihtiyaç duyulmasındaki amacın ise, tarihin en eski tapınağında kan, alkol vb. sıvı maddelerle ritüellerin gerçekleştirildiği fikrini destekliyor.

Tarihin bilinen ilk kült merkezinin bir dikkat çeken özelliği de yapı tabanlarının sıvı geçirmez şeklinde tasarlanmış olması. Bu durum, bu bölgede sıvı içeren tören ya da seremonilerin düzenlenmiş olabileceğini gösteriyor.

Göbeklitepe’ye hayatını adayan Klaus Schmidt’in Şanlurfa’da satın aldığı taş ev, eşi Çiğdem Köksal Schmidt tarafından bir anı evine dönüştürülmüş. Kült merkezinin kahramanının anılarını merak edersen bu ev 10.00 – 18.00 saatleri arasında ziyarete açık.

Yorumlar

0 Yorumlar

İlgili Yazılar

1 of 37

Bir Yanıt Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.